Arapça’da “korumak, ezberlemek” mânasındaki hıfz kökünden türemiş bir sıfat olan hafız (çoğulu huffâz) sözlükte “koruyan, ezberleyen” anlamına gelip Kur’an’ın tamamını ezberleyene hafız denilmiştir. Hafız kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de sözlük anlamında birçok âyette yer almakta (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥfẓ” md.), üç âyette Allah’ın sıfatı olarak geçmektedir (Yûsuf 12/64; el-Hicr 15/9; el-Enbiyâ 21/82). Hz. Peygamber, hafızları Abese sûresinde sözü edilen (80/15-16) “sefere-i kirâm”a benzetmiş ve hafızların cennette onlarla beraber olacağını müjdelemiştir (Müsned, VI, 110; Dârimî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 11; Buhârî, “Tefsîr”, 80/1; Tirmizî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 13).
Buhârî’nin ashabın kurrâsıyla ilgili babda kaydettiği rivayetlerden (“Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 8), Kur’an’ı kısmen veya tamamen ezberleme anlamında “kıraat” kelimesinin kullanıldığı anlaşılmakta (EI2 [İng.], V, 129), bazı rivayetlerde ise Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını ezberlememiş olsa bile ahkâmı konusunda geniş bilgi sahibi olanlara da kurrâ denildiği görülmektedir. Resûl-i Ekrem’in çeşitli kabilelere gönderdiği ashâb-ı suffeden olan hocalara “kurrâ” adı veriliyordu. Bu anlamda Bi’rimaûne’de şehid edilenlere de kurrâ denilmiştir (Buhârî, “Vitir”, 7; Müslim, “Mesâcid”, 301). Buhârî’de yer alan bir rivayete göre (“İʿtiṣâm”, 2) yaşlı ve genç kāriler Hz. Ömer’in meclisinde bulunur, halife onlarla istişare ederdi. Hakem Vak‘ası’nın ardından Hz. Ali’ye karşı mücadeleye girişen Hâricîler arasında 8000 kurrâ bulunduğundan söz edilirse de Ahmed b. Hanbel’in bir rivayetinden anlaşılacağı gibi bunlar genellikle okuma yazması olan, içlerinde hafızların da yer aldığı kimselerdi. Hz. Ali bu hafızları bir eve davet etmiş ve daha önce Kûfe’ye gönderilen örnek mushaftan âyetler göstererek onları iknaya çalışmıştır (Müsned, I, 86). Daha sonra, mânasını anlamasa bile Kur’an’ı ezberleyen ve kıraat vecihlerinden bir veya birkaçı hakkında bilgi sahibi olanlara kurrâ denilmiştir. Abdülhay el-Kettânî tâbiîn döneminden sonra ilmin zayıfladığını, insanların Kur’an ilimlerini bir bütün olarak öğrenmekten âciz kaldıklarını, böylece Kur’an ilimlerini bölümlere ayırdıklarını; bir grubun mânaları anlamaya ve bunlar üzerinde düşünmeye yönelmeden Kur’an’ın dil özelliklerini, harflerin mahreçlerini, âyet, sûre, hizb, nısf, rub‘ ve secde sayılarını öğrenmeye çalıştığını, âyetleri onar onar öğretme, ezberletme, benzer kelimeleri ve âyetleri tesbit gibi şeklî konularla ilgilendiğini ve bunlara kurrâ denildiğini ifade eder (et-Terâtîbü’l-idâriyye, III, 3). İbn Haldûn’a göre kurrâ kelimesinin yerini sonradan “fukahâ” ve “ulemâ” kelimeleri almıştır (Mukaddime, II, 1049).
Hafız karşılığında ayrıca hâmil de kullanılmıştır (Lisânü’l-ʿArab, “ḥml” md.). Hz. Peygamber’in bir hadisinde, Kur’an’ı ezberledikten sonra unutmayan hâmil-i Kur’ân’a saygının dolaylı olarak Allah’a saygı demek olduğu ifade edilir (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 20). Kelime çoğul olarak da (hameletü’l-Kur’ân) bazı hadislerde geçmektedir (Dârimî, “Rüʾyâ”, 13, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 33). Kur’an’la meşgul olanlara ehlü’l-Kur’ân ve sâhibü’l-Kur’ân da denilmiş, bir hadiste ehl-i Kur’ân, “ehlullah ve Allah’ın has kulları” olarak nitelendirilmiştir (Müsned, III, 128, 242; Dârimî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 1). Diğer bir hadiste, sâhibü’l-Kur’ân’ın âhiretteki derecesinin bildiği âyetler sayısınca yüksek olacağı belirtilmiştir (İbn Mâce, “Edeb”, 52; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 20; Tirmizî, “S̱evâbü’l-Ḳurʾân”, 18).
* TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildindeki, 74-78 numaralı sayfalarda yer alan “Hafız” maddesi.
Hz. Peygamber’den gelen rivayetlerde Kur’an’ın öğrenilmesi ve başkasına öğretilmesi teşvik edilmiştir. Bu rivayetlerin en kapsamlısı, “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir”